Sezai Karakoç’a Rahmet: “Fakat Baktım Bu Ölüm Değil Diriliştir”

Sezai Karakoç’a Rahmet: “Fakat Baktım Bu Ölüm Değil Diriliştir”

Sezai Karakoç öldü mü, dirildi mi? Yazdıklarının, söylediklerinin ve belki de söylemediklerinin tümünü bir araya getirerek özetlemeye çalışırsak “Hayır o bir dirilişe doğru gitti, ve’l ba’su ba’de’l mevt’ sırrında gizli olan dirilişe adım attı. Hani kendisi de öyle derdi ya…

Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde / Bir kış güneşliğinde / Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir

Sezai Karakoç vefat etti. Hakk’a, rahmet-i rahmana kavuştu. Biz de o Rahman’dan kendisine rahmet niyaz ediyoruz. İşte bu adam, ama adam gibi adam ve o adam Sezai Karakoç’tur, düşüncelerini 88 yıllık ömrüne sığdırdı, dünya sürgününden kurtuldu.

İtiraf etmeliyim ki, Sezai Karakoç’un kitaplarında ben de dirildim. Hatta öyle kitaplarının hepsini didik didik ederek de okumadan…

Önce daha çocukluk yıllarımda okuduğum “Masal” şiiri benim için bambaşka bir dünyaya açılan kapı oldu. Onun hikâyesine geçmeden, çok kısa ve öz de olsa, benim için bütün eserlerinin kısa ve öz özeti olan bazı cümlelerini aktarmak daha yerinde olacaktır.

Delikanlılığâ yeni yeni adım attığımız bir tarihte, Diriliş Neslinin Amentüsü’nü okumak bahtiyarlığına erdim. Diriliş zaten üstadın anahtar kelimesiydi. Aklınıza ne gelirse gelsin, üstad, ya diriltilmesi gereken, ya da, kendisinin dirilmesine yol açan bir şeyden bahseder. İşte o delikanlılık yıllarımızda fikir ve elbette ki inanç dünyamızı şekillendiren o cümlelerden birkaç seçmeye bakalım.

Bütün söyleyeceklerini 88 yıla sığdıran üstadın anlattıklarını 8 cümleye sığdırmak zor olsa da buradaki sekiz cümle (kesretten kinaye olarak) ile onun cümlelerin özünün özünün özünün özü mahiyetinde vereceğiz. Çünkü, 8 cümle dediğimiz cümleler, Sezai Karakoç’ta okuyucusunu vuran ilk ve öncül kelimeler, cümleler ve ifadelerdir. Yani benim gibi birçoklarının dirilişi bu ve benzeri cümlelerde gizli. Onun için sizlerle de paylaşalım ve sözü üstada bırakalım:

DOĞUYU, BATIYI BİLMEK

Doğuyu Batıyı bilmeliyim. Eski uygarlıkları derinlemesine incelemeliyim. Yükseliş ve düşüşlerin sebeplerini derinden derine araştırmalıyım. Allah’ın insanoğluna en büyük nimeti olan İslam inanç ve medeniyetine mensup olan bir toplum, nasıl olur da bugünkü acıklı duruma düşer? Bunun mutlaka bir veya birçok sebebi vardır. Bunu bilmeliyim. İşte bütün bu konuları incelemekte ilim benim rehberim olacaktır.

Bana gelip çarpan düşünce ve iddialar, İslam’ın hakikat menşurunda imtihana tâbi tutulurlar ruhumda. Doğu din kurucuları ve filozoflarından Yunan filozoflarına ve yeni çağ bazı filozof ve düşünürlerine kadar bütün düşünür ve filozofların söylediklerinde görülen hakikat parçacıkları, Hakikat Sisteminden almış oldukları veya Allah’ın halk ettiği bu âlemi gözleme ve inceleme sonunda, akıl ve tecrübe vasıtasıyla buldukları bir takım hakikat parçacıkları varsa, bunlar, şüphesiz otomatik olarak sahip ve mensup olduğum Hakikat Sistemi olan İslam inanç, düşünce, davranış ve duyuş sistemine gelir katılırlar. Ya da ben böylesi hakikat parçacıklarını, Ulu Peygamberin: “Hakikat müminin kaybolmuş malıdır, nerede bulursa alır” buyruğuna uyarak alır, sistemin detaylarından yapmak üzere onları büyük yapıya katarım.

Hakikate susamıştır sürekli olarak ruhum. Sürekli olarak hakikati araştırır. İslami öğrenme ve daha derinden kavramak için gece gündüz çalışır. Peygamber önderdir, Kur’an önderdir, kılavuzdur. Ve Peygamber yolunda olan, Kur’an’a bağlı bulunan eserler ve insanlar, bilginler, veliler, gerçek kahramanlar, ruhum için, hakikati araştırma, İslami öğrenme, durmadan öğrenme, daha derinden öğrenme yolunda önderdirler. Amaç, durmadan taklitten tahkike geçmektir. Ancak, hemeninden iddialı olmaya kalkmamak gerekir. İslam’ın tekte toplanan plüralist yapısını gözden kaçıranlar er geç hakikat çizgisinden çıkarlar. Devamlı olarak Allah’a bu tehlikelerden ruhumu koruması için yalvarırım.

İslam’ın, orta yol olduğunu bilirim. Aşırılığın iki cinsi olan ifrat ve tefritten mümkün olduğu kadar kaçınma ihtiyacını ve şuurunu boyuna aşılamaya çalışmak gereğinin hayatî önemini unutmam.

Doğuyla Batıyı değerlendirirken de aynı ruh hâkim olacaktır bana. Kendimi mutlaka doğulu, ya da şimdi birçoklarının gereksiz olarak yaptığı gibi batılı saymam. Bunların çok genel kavramlar ve mizaç çizgileri olduğu inancı ile değerlendirmeğe çalışırım onları.

Evet, inancıma göre, Müslüman, inanmış kişi, daima çağdaş olmalı. Ama neyle çağdaş olmalı? Başkalarıyla çağdaş olmak değil, burada kasdettiğimiz çağdaşlık. Kendi kendisiyle çağdaş olmalı ideal İslamla çağdaş olmaya çalışmalı sürekli olarak.

Bunlar üstadın kendi sözleri. Şimdi gelelim onun ve benim masalıma.

MASAL AMA NE MASAL!

Üstadın daha çocukluğumda okuduğum Masal’ına nasıl ve kimin aracılığı ile ulaştım hatırlamıyorum. Ve onun o masal şiiri benim dimağımda “batı” ve “kara süt” gibi başka masallar meydana getirmiştir. İtiraf edeyim, daha o zamanlarda ben, batı nedir, yön müdür, taraf mıdır, ülke midir, devlet midir, bilmezdim. Ama, bir Kıbrıs savaşı oluyordu ya da olmuştu. O zaman duyduğum bu kelime ile “batı”nın bir devlet olduğunu sanıyordum. Öyle bir devlet de yokmuş aslında. Ve ben inanın ki, üstadın “kutlu koyundan” “kara süt” geldiği dediği şeye “kara süt”e de inanmıştım. Çünkü orası da masal içindeki benim masalımdı.

Masal’da beni vuran, yere seren, ise tam da sonudur. Batı’ya giden 7. oğulun illa ki “doğulu” olarak ölmek istemesi beni alıp götürdü. (Babamın, ben daha 8-9 yaşında iken Batı’ya geldiği zaman) Lakin, inanın ben o zamanlar “doğu”nun da ne olduğunu bilmiyordum. “Aaaa, güneşin doğduğu taraf doğudur, nasıl bilmezsin ki?” demeye kalkmayın. Vallahi de billahi de bilmiyordum. Yine itiraf edeyim, çok uzun süre bu Masal şiirini yeniden okuduğumda, çocukluğumda anladığım şiir bambaşka ve daha da başka manalarla dolup taşmıştı. Ve benim o çocukluk masalım, İbni Sina’nın Salaman ve Absal’ının hikâyelerini okuyana kadar kendi dünyasında, kendi manasında kaldı. O zamandan bu zamana kadar da Salaman ve Absal misalli okumaya devam ederim.

7. OĞULUN HAYKIRIŞI

Masal’ı siz okuyun, 7. oğulun son sözünü de ben size aktarayım:

Doğulu olarak ölmek istiyorum ben
Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var:
Karşınızdakini değiştirmek
Beni öldürseniz de çıkmam buradan
Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki
Fakat değişmeyecek ruhum

Onu kandırmak için boşuna dil döktüler
Açlıktan dolayı çıkar diye günlerce beklediler
O gün gün eridi ama çıkmadı dayandı
Bu acıdan yer yarıldı gök yarıldı
O nurdan bir sütuna döndü göğe uzandı
Batı bu sütunu ortadan kaldırmaktan aciz kaldı
Hâlâ onu ziyaret ederler şifa bulurlar
En onulmaz yarası olanlar
Ta kalblerinden vurulmuş olanlar
Yüreğinde insanlıktan bir iz taşıyanlar