İnsan ve zaman: “İnsan, Zamanın Çocuğudur”
- AİLE
- 25 Haziran 2021
İnsan ve zaman. İnsanın kendisini ve alemi tanıması için bulunduğu zamanı mutlaka değerlendirmesi gerekir. Zira, insan, zamanın çocuğudur. Hemen hemen aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarında yaşamış ve dolayısıyla birbirine benzer sorumluluklarla yükümlü olmuş kişiler topluluğuna jenerasyon, kuşak veya nesil denir.
İnsan ve Zaman: DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM SÜRECİ
Hayat tecrübesi olmayan gençlerle, yaşı ilerlemiş ve olgunluk çağına erişmiş olgun insanların arasında birtakım anlaşmazlıkların olması elbette kaçınılmazdır. İşte bu isan ve zaman dengesinin sonucudur. Değişimin ve farklılaşmanın hızlandığı son yüz elli yıllık döneme kadar, bu durum doğal karşılanmaktaydı. Aynı şartlarda büyümüş ve gençlerin geçtiği yollardan geçen olgun insanlar, gençlerin hâlini bilir ve belli oranda anlayışla yaklaşırdı. Hatta, sahip oldukları birikimi genç kuşaklara aktarma imkânına sahiptiler.
Bilerek geçmiş zaman kipini kullanıyorum. Çünkü çağımızda durum farklılaşmıştır. Bu farklılığı izah edebilmek için, geçmiş dönemlerle günümüzü ayırt eden hızlanan değişim ve dönüşüme dikkat çekmemiz icap etmektedir.
Son yüz elli yıllık döneme kadar, siyasal, sosyal ve iktisadi şartların durağan olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir. İnsanlık yerleşik hayata geçtikten sonra binlerce yıl köklü ve önemli bir değişiklik olmadan sanayi devrimine kadar gelmiştir. Hem hayatın şartları hem de ilişkiler ağı sabit kalmıştır.
KOZMOPOLİT HÜVİYET
Sonrasında ise, baş döndürücü bir değişim gerçekleşmiştir. Sadece ulaşım imkânlarını gözlemlediğimizde, 20. yüzyılın başında aylarca süren yolculuklar birkaç on yıl içerisinde uçakların icadıyla birkaç saatlik mesafelere indiğini görmekteyiz. Siyasal olarak, tarım imparatorluklarından ulus devletlere geçilmiş, yaşadığımız devirde ise küreselleşmeye geçilmiştir. Etnik ve kültürel kimlikler belirleyici olmaktan çıkmış ve bireyler kozmopolit bir hüviyeti benimser hâle gelmiştir.
Günümüz sosyologları, bu değişimin nereye evirileceğini tahmin ve yönünü tayin etmekte zorlanmaktadırlar. Ama kesin olan, artık kuşakların farklı şartlara doğduğu ve birbirlerini anlamakta zorluk çektiğidir. O nedenledir ki, bugünkü kuşak çatışmasını, klasik döneme ait teorilerle açıklamak mümkün değildir. Mevzu ile ilgili, daha derin nazariyelerin tanzim edilmesi gerekmektedir.
Tam da bu noktada hatırlamamız gereken, eskilerin insanı tarif ederken zikrettikleri “İbnu’l Vakt” mefhumudur. Yani insan, zamanın çocuğudur. Vaktin şartları, insanın şahsiyet ve karakterinde belirleyici unsurdur.
X, Y Ve Z Kuşakları
Biz bu yazımızda, Amerikalı sosyologların geçen yüzyıldan itibaren var olan kuşakların tasnifine değinerek, X, Y ve Z diye nitelendirilen son üç jenerasyonun belli başlı özelliklerini belirtmekle iktifa edeceğiz.
İlk olarak birinci dünya savaşı sonrası ortaya çıkan ve ikinci dünya savaşı bitimine kadar doğan “Sessiz Kuşak”ı zikredebiliriz. Gelişen teknolojiyle birlikte kitlesel ölümlerin gerçekleştiği, dünyaya savaş, kan ve gözyaşının hakim olduğu bu devrede doğanların en bariz özelliği, ürkeklikten kaynaklı bir sessizlikleri ve uyumlu olmalarıdır. 1945 sonrası ise, savaşlarda kırılan popülasyonu artırmaya dönük olarak doğumların patladığı ve nüfusun arttığı “Baby Boomer” nesli devreye girmiştir. 1965 yılına kadar devam eden bu kuşak, soğuk savaş döneminin şartlarında yetiştikleri için, kuralcı özelliğiyle tanınmaktadır. Sonrasında ise, bugünlerde meşhur olan X, Y ve Z kuşağı gelmektedir.
DİSİPLİNLİ, SABIRLI KUŞAK
Doğumları 1965 ve 1979 yılları arasına tekabül eden X kuşağının özelliklerini sıralayacak olursak; teknolojiye uyum sağlamakta ve değişimi kabullenmekte zorlanır. Soğuk savaş dönemi devam ettiği için, kurallara uyumlu, disiplinli, sabırlı ve otoriteye saygılı yetişmişlerdir. Toplumsal sorunlara duyarlı ve idealleri için çatışmaya girmekten sakınmayan bir karaktere sahiptirler. Para kazanmak için çalışırlar. Huzur, güvensizlik, iş yükü gibi mevzular değil, para büyük önem arz eder. Günlük hayata dahil olmaya başlayan teknolojiyi, eğlence için değil, işlerini halletmek (fonksiyonel) amacıyla kullanırlar. Kendi problemlerini kendileri çözerler ve diğer kuşaklara, problemlerini çözmekte yardımcı olurlar.
TEKNOLOJİYE BAĞIMLI KUŞAK
Soğuk savaşta, Doğu bloku ülkelerinin iddiası ve gücünü yitirmeye başladığı 1980’li yılların başında doğmaya başlayan ve milenyum çağına girene kadar (1999) hayata gelen Y kuşağı, hiyerarşide çalışmayı sevmez, otoriteden nefret eder. Hemen kendi işinin patronu olmaya gayret eder. Para, amaç değil sadece araçtır. Teknolojiye bağımlıdır. X kuşağıyla kopuk değildir. X ve Z kuşağı arasında köprüdür. Hayat anlayışlarında, eğlence ve huzur ön plandadır. Z kuşağına göre olgun, X kuşağına göre heyecanlıdır. Çok kanallı televizyonların ve sonra internetin kullanılmaya başladığı dönemde büyümüştür. Sabırsız ve çabuk iş değiştirir. Özgüveni yüksek ve kararlıdır. Sosyal medya, pazarlama, bilişim ve iletişim gibi dönemin popüler alanlarında çalışır. Yaratıcı ve rekabetçidir. İş alanında kendini geliştirmeye önem verir ve şirket içi eğitimlere katılım sağlar. Burada insan ve zaman hayat şartlarına göre değerlendirilmiştir.
MULTİTASKİNG KUŞAĞI
Milenyum ve global kuşak diye de isimlendirilen Z kuşağı teknolojiye adaptedir. Çünkü, âdeta içine doğmuştur. Bir meseleye yoğunlaşma süresi kısadır. Multitasking, yani aynı anda birden fazla iş yapabilme yetisine sahiptir. X kuşağı ile çatışır, Y kuşağının ise arabuluculuğunu kabul eder. Her anını, sosyal medyada paylaşır. Kendini ifşa etmekten çekinmez. Kompleksi yoktur. Karşı tarafa, düşüncelerini perdesiz ve direk söyler. O sebeple diğer kuşaklarla çatışır. Yabancı dile aşinadır. En az iki dil bilir. Yaratıcılığı çok yüksektir. Çabuk sıkılır ve hızlı yaşar. Azimli ve hırslı değildir. Zaman ve emek gerektiren meslek dalları, ilgi alanına girmez. Rutin işleri yapmayı sevmez. Kıyafette şıklığı değil, rahatlığı önemser. Kozmopolitandır. Yani, kendisini dünya vatandaşı olarak görür.
Genel özelliklerini sıraladığımız Y kuşağı, global bir özellik arz eder. Dünyanın farklı coğrafyalarında yaşasalar da, televizyon, internet, sosyal medya gibi kitle iletişim vasıtalarının yol açtığı bir benzeşme sürecinden geçmektedirler. Yedikleri, içtikleri, eğlenceleri, zevkleri vs. neredeyse tüm alanlardaki farklılıklar yok olmaya yüz tutmuştur. Küresel bir hayat tarzını benimsemişlerdir. Bu meselenin nereye ulaşacağı ve ne gibi sonuçları olacağını görmek zordur. Yeryüzündeki aklı selim ve vicdan sahibi entelektüeller, kültürel çeşitliliğin ve farklılıklardan kaynaklı zenginliklerin kaybolmaya başladığı tehlikesini dillendirmektedirler. Bu satırların sahibi de aynı kanaatte olup, insanlığın tarihsel birikimi olan kültür ve medeniyetlerden bizlere tevarüs eden çeşitliliğin korunması gerektiği düşüncesindedir. Onun içindir ki insan ve zaman denildiğinde, insanın zamanını iyi bilmesi gerektiği de anlaşılmalıdır.
Allah’ta vahdet, âlemde kesret! Zaten, İslam’ın en mümeyyiz vasfı da bu değil midir?…