Reaksiyoner Tutumla Eğitim

Reaksiyoner Tutumla Eğitim

İslam eğitimi üzerine çalışan Halstead’a göre, hem Müslüman ülkelerde, hem de Batı’daki Müslümanlar, büyük bir hevesle ve çoğunlukla Batı’da devletin eğitim sistemindeki yetersizliklere tepki olarak eğitim kurumları açmaktadırlar. “Bu okullar, sağladıkları ayırt edici eğitimin doğası üzerine ciddi fikir vermeden ve modern seküler sistematik bilgi tarafından Müslümanlar hakkında ileri sürülen felsefi ve epistemolojik problemlerin üstesinden gelecek yolu sağlamadan; sadece Müslüman kimliğinin muhafaza edilmesine katkı sağladıkları ve çocukların, dinleriyle iftihar etmelerine yardım ettikleri için mutluluk duyarlar.”

Bu tespit doğruysa, oldukça ürkütücüdür. Çünkü, bilimsel teorik alt yapısı ve fikrî temelleri güçlü biçimde oluşturulmamış, sadece karşıtlara tepki olarak açılmış eğitim kurumlarının İslam’a ve Müslümanlara hizmet etmeleri oldukça zordur. Kimlik önemli; ama karşıtlık üzerinden tamamen kimlik İslam’ına odaklanılınca kimlik ile hakikat arasındaki denge bozulur, kişiliği geliştirme işi zayıflar. Müslümanlık iddiasına tamamen kilitlenme, Müslümanca güzel bir hayatı inşa etme meselesini öteler. Oysa, İslami kimlik iddiasının, “Müslüman kişilik oluşturma”, yani “Müslüman olma” çabasıyla bütünleşmesi gerekir. Doğrudan kimliği besleyen derinlikli bir İslami tefekkür, sahih bilgi, kültür, sanat, edebiyat üretmeksizin salt karşıtlık tasavvuru üzerinden kurgulanan dindarlık anlayışı, dinin içini boşaltır. Karşıtlık psikolojisinin ablukası altına girildiğinde, “olma” çabası genellikle ıskalanır, iddialarla yetinilir. “Ötekiler”e beslenen tepkisel husumeti sürdürme ve dışa vurma, büyük maharet sayılır. Üstelik karşıtlık refleksi, karşı cephedekilerle yetinmez, aynı cephedeki İslam içi farklılıklara da yönelir; İslam içi çoğulluğa bile tahammül göstermez. Çünkü, akıl, bilimsel bilgi, bilinç ve bilgelik susturulur. Kısır popülizmden, hayatta reel hiçbir karşılık üretemeyen sloganlardan, ihtiraslardan ve salt hamasetten medet umulur. Dindarlığın yapıcı, ıslah edici, uzlaştırıcı, rahatlatıcı dili, yerini öfke ve kavga diline bırakır.

Günümüzde İslam eğitimimizin yetersizliğini yazan bir aydınımız, “Müslümanların Müslüman olmayan dünya karşısında dik ve onurlu” olmasının yolu, “çocuklara dinî olmayan bir eğitim vermekten, (…) geçiyor.” şeklinde tuhaf değerlendirme yapabiliyor. Ve sonra Fatih’in öncülüğünde teknolojide ilerleyen Osmanlı İstanbul’un surlarını toplarla döverken, Bizanslı alimlerin meleklerin cinsiyetini tartıştıkları gerçeğini hatırlatarak şöyle soruyor: “Osmanlı torunu mu olacağız, Bizanslaşmayı mı tercih edeceğiz…?”

Bütün bunların üzerinde çok yönlü ve derin derin düşünmemiz gerekiyor.