Hrıstiyan Demokratlar (CDU)’dan Müslüman Karşıtı 2 Hamle (I)

Hrıstiyan Demokratlar (CDU)’dan Müslüman Karşıtı 2 Hamle (I)

Almanya’da genel seçimler yaklaşıyor. Eylül 2021’de Almanya’da yeni Federal Meclis milletvekilleri seçilecek ve bunun sonucunda yeni hükûmet kurulacak. Başbakanlık için tekrar aday olmayacağını açıklayan Şansölye Angela Merkel, 16 yıl sonra yerini başbakanlığa adaylığı kesinleşen Armin Laschet’e bırakacak. Laschet ise yabancılara, göçmen kökenlilere ve Müslümanlara ılımlı yaklaşımı ile tanınıyor. Seçimlerden sonra CDU kurulacak hükûmetin ortağı olursa, Merkel’in bu konudaki çizgisinden büyük bir sapma yaşanmayacağı intibası oluşuyor. CDU’nun bu çizgisi göçmen kökenliler, özellikle Türkiye kökenli ve Müslümanlar tarafından son yıllarda destekleniyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar, geleneksel olarak ve çoğunlukla SPD’ye oy veren Müslümanların ve Türkiye kökenlilerin oylarında CDU’ya hissedilir kayma olduğunu gösteriyor.

Fakat son 1 hafta içinde yaşanan ve CDU’nun başını çektiği 2 gelişme, Müslümanlara hayal kırıklığı yaşatacak nitelikte. Bunlardan ilki, başta başörtülü Müslüman bayanları hedef alır nitelikte. CDU/CSU’nun başında olduğu Federal İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan bir yasa tasarısı, Almanya’nın genelinde devlet memurlarının dış görünümlerine ve bununla birlikte başörtüsüne müdahale hakkını beraberinde getiriyor. Yasa tasarısına göre memur, temsil ettiği makama olan güveni zedeleyici bir dış görünüme sahip ise, ilgili makamın o dış görünüme dair kısıtlayıcı adımlar atabilmesine yetki alanı sunuyor. Yasa tasarısında makama güveni zedeleyici muhtemel giysiler arasında başörtüsü açıkça zikredilmekte. Almanya’da şimdiye kadar başörtüsü tartışmaları ve mahkeme süreçleri genelde belli devlet organları ile sınırlıydı: okulda başörtüsü, mahkeme salonunda başörtüsü, devlet dairesinde başörtüsü. CDU/CSU ve SPD koalisyon hükûmetinin ortak yasa tasarısı ise bu konuyu belli makamlarla ve devlet organları ile sınırlı tutmak yerine yasa değişikliğini “Memurlar Yasası”nda yaparak, başörtüsüne dair getirilebilecek muhtemel kısıtlamayı/yasağı bütün devlet makam ve dairelerine yayma imkânını sağlamış oluyor. Her ne kadar bunun doğrudan bir başörtüsü yasağı olmadığı, anayasa mahkemesinin başörtüsü yasaklarını ortadan kaldıran kararının dikkate alınacağı ve anayasal din özgürlüğünü koruyucu yasal unsurların olduğu iddia edilse de, pratikteki uygulamaya bakıldığında söz konusu yasa tasarısının genel bir başörtüsü yasağına kapı araladığı açık.

İslam’a dair olumsuz algının zirve yaptığı, başörtüsünün sıklıkla “ilkel”, “kadınları aşağılayıcı” olarak yansıtıldığı, özellikle görsel basında korona pandemisi gibi olumsuz gelişmelerde ne hikmetse başörtüsü fotoğraflarının yansıtıldığı ve bu şekilde başörtüsüne dair güvensizliğin beslendiği bir atmosferde böyle bir yasanın mağduriyet doğurmaması bir mucize olur.