Sami Efendi, Din ve Tasavvuftan Bildiklerini İnsanlarla Paylaşan Bir Gönül Ehliydi

Sami Efendi, Din ve Tasavvuftan Bildiklerini İnsanlarla Paylaşan Bir Gönül Ehliydi

– Hocam kitabınıza geçmeden önce, Mahmud Sami Ramazanoğlu veya muhibban ve müridanın tanımı ile “Sami Efendi” kimdir desek, özetle nasıl tanıtırsınız?

Mahmud Sami Ramazanoğlu 20. yüzyıla damgasını vurmuş bir mutasavvıftır, bir Allah dostudur. Sami Efendi, 1892 yılında Adana’da dünyaya gelmiş, 1984 yılında Medine’yi Münevvere de vefat etmiştir. Kendisi bir âlimdir, mutasavvuftur, bir şeyh efendidir. Sami Efendi’nin yaşadığı dönem tabii ki sıkıntılı bir dönemdi. Doğduğu dönem Osmanlının son dönemi, yıkılma dönemleri. 1900’lerin başlarında Anadolu Avrupalı ülkelerin işgaline uğruyor. Fransız’ı, İngiliz’i, İtalyan’ı vs. Dolayısıyla Osmanlı devletinin çözüldüğü ve Anadolu’nun işgale uğradığı sıkıntılı bir dönemdir.

Kurtuluş savaşı ile birlikte Türkiye özgür oluyor, fakat, bundan sonra dinî eğitim üzerine bir kısım baskılar başlıyor. İşte o dönemde Sami Efendi sohbetler yaparak bildiklerini, din adına, tasavvuf adına bildiklerini insanlarla paylaşan bir gönül ehlidir.

– Hukuk fakültesini bitirmiş, ailesi de oldukça zenginmiş. Ama kendisinde dünya zenginliği görünmüyordu. Bu arada, Sami Efendi’nin eğitim sürecinden bahseder misiniz?

Evet, zengin bir aileye mensuptu. Babasının Adana civarında geniş arazileri, dükkânları vardı. Ramazanoğulları Beyliğinden gelen köklü bir aileye mensuptu. Dedesinden babasından kalan mallarda, mirasta belki bir kul hakkı karışmıştır endişesi ile babasından kalan mirası almak istemedi. Kendi el emeğiyle çalışıp geçinmeye önem verdi. Adana’da bir kereste ticarethanesinde muhasebecilik yaptı.

Sami Efendi İstanbul’a geldi. İstanbul’da Osmanlı son döneminde Darül Fünun yani bugünkü adıyla İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini okudu. İstanbul’daki Kelami Dergâhı’nda Esad Erbili Hazretleri’nin yanında manevi, tasavvufi, ahlaki eğitimini tamamlamış, icazetini almış de almıştı. Fakülteyi bitirdikten sonra Adana’ya döndü.

Kendisi çok mütevazı, alçak gönüllü bir insan olduğu için ilk yıllarda Sami Efendi halkı irşada başlamadı, yani, kendisinin elinde bu yetki olmasına, irşat ehli olmasına rağmen ilk yıllarda muhasebecilik yaptı ve vaaz etti.

-Yani tasavvufi bir eğitim vermeye başlamadı mı?

Adana’da cami vaazları yaptı sadece. Tasavvufi eğitime başlamadı. Zaten bir süre sonra da 1925’de tekkeler kapatıldığı için hukuken de mümkün olmamıştı. Fakat 1940’lı yıllara gelindiğinde onu tanıyan, seven, bilenlerin  tavsiyesiyle “Efendim, sizin tasavvufi anlamda icazetiniz var, halkı irşada başlasanız iyi olur” diye dostlarının sevenlerinin tavsiyesi üzerine sadece bir vaiz gibi değil onun yanı sıra tasavvufi sohbetler yapmaya başlıyor.

1950’li yıllarda İstanbul’a göç ediyor Sami Efendi ve Erenköy’e yerleşiyor. Burada hem sohbetler yapıyor, hem kitaplar telif ediyor Sami Efendi Hazretleri. Telif ettiği kitaplar genellikle Kur’ân-ı Kerîm’den bazı surelerin tefsiri açıklaması mahiyetinde, Peygamberimizin Bedir Savaşı, Uhud Savaşı, Tebük Seferi gibi Peygamberimizin hayatını anlatan bazı eserler. Onun haricinde dört halife ve diğer bazı sahabelerin hayatını ve ahlakını anlatan eserler. Ve birde en meşhur eseri “Musahabe” ismiyle kaleme aldığı bir nevi sohbet notları. Bunlar da 6 kitap halindedir. Dolayısıyla Sami Efendi sohbetler yapmış, bildiklerini kaleme almış, yazarak veya sözlü olarak halkı irşat etmiş bir Allah dostudur.

– Siz kitabınızda Mahmud Sami Efendi’yi, hayatını ve şahsiyetini nasıl anlattınız?

Sami Efendi’nin ahlakı çok mühim. Bu kitabımızda birinci bölümde önce onu hayatından ve sevenlerinin hatıralarıyla bir kısım ahlakını, şahsiyetini, karakterini menkıbelerle ve hatıralarla anlatmaya çalıştık.

İkinci bölümde Sami Efendi’nin bu eserlerinden seçilmiş bazı bölümlerden örnekler sunduk. Son bölümde de sevenlerinin dili ile Sami Efendi diye yani onu tanıyan bilen insanlar onu nasıl anmışlar, nasıl ondan bahsetmişler bu şekilde kitabımızı 3 bölüm hâlinde hazırlamış olduk.

– Medine’de, onun merhametini yansıtan ilginç bir anısını da kitabınızda anlatıyorsunuz? Burada da tekrarlar mısınız?

Medine’yi Münevvere’de bir evde sohbet yaparken bir anda Sami Efendi sohbeti kesiyor. Ve yanındaki bir ahbabına diyor ki, “Galiba dışarıda yemeğe ihtiyacı olan birisi var. Onunla ilgilenelim.” diyor. O dostu hemen bir kaç tabak yemek hazırlıyor, evin kapısına çıkıyor kimseyi göremiyor. “Herhalde bir fakir geldi, karnı aç idi, geri gitti, tekrar uzaklaştı gitti.” diye düşünüyor. Sami Efendi sohbete devam ederken bir üç beş dakika sonra o “kişi” yine geldi, diyorlar. Bunun üzerine tekrar yemekler kapının dışına çıkarılıyor. Bakıyorlar ki, bir köpek. Böyle susuzluktan dili sarkmış, zayıflamış bir köpek. Hemen köpeğe yemek ve su veriyorlar.

Burada asıl mesele, Sami Efendi’nin köpeğe “bir hayvan” hatta “köpek” dahi demeyip, insana mahsus olan “birisi” demesidir. Birisi var demek, insanların aklına hemen insanı getiriyor. Bir köpeğe, bir hayvana bile insan gibi “biri” diye hitap etmesi Sami Efendi’nin hayvanlara olan şefkati, merhametiyle ilgili bir örnek olarak gösterilebilir.

–  Aynı zamanda cömertliği ile de tanınan birisiydi. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Sami Efendi’nin cömertliği çok meşhurdur. Sami Efendi’yi bir dostu ziyarete geliyor. Ziyaretten çıktıktan sonra yarım saat sonra bakıyor Sami Efendi de bulunduğu yerden çıkmış, muhtemelen Eminönü iskelesine doğru yürüyor. Çünkü Tahtakale’de bir nalbur dükkânında muhasebecilik yapmıştır.

Zaman zaman sevenleri ile orda görüşülmüş sonra bu ahbabı görüşmeden sonra çıkmış 15-20 dakika veya yarım saat sonra Sami Efendi de, nalbur dükkânından çıkmış iskeleye, Eminönü’ne doğru geliyor. Bu ahbabı, uzaktan görüp merak ediyor. Acaba Sami Efendi nereye gidiyor, ne yapacak, diye merak ederken, arkasından Sami Efendi bir simitçiye rastlıyor. Sopaya dizilmiş belki 20-30 tane simit. Simitlerin hepsini satın alıyor ve bu simitleri iskeleye gidinceye kadar oradaki çocuklara hediye ediyor. Çocuklara, fakirlere karşı çok cömert, çok fedakâr bir insan.

Bunları niye anlatıyoruz? Genellikle İslam tarihinde Peygamberimiz ve ashab ile birlikte eski dönemlerde yaşamış insanların ahlakından, merhametinden, cömertliğinden bahsedildiğinde, “ama bugün böyle insanlar kaldı mı acaba?” diye gençlerimizin akıllarına soru geliyor. İşte Sami Efendi gibi 20. yüzyılda yaşamış veya daha yakın tarihte yaşamış günümüz insanlarından örnek verdiğimiz zaman, bu asrımıza da böyle güzel insanlar, salih insanlar varmış, biz de onları örnek almalıyız diye zihinleri daha rahatlamış oluyor. Onun için bu PLURAL Yayınevi’nin  yakın tarihte yaşamış ve topluma örnek olmuş insanları tanıtan serileri yayınlaması çok iyi oldu.