“Mâturîdî, Hanefîliği Kelam Alanında Temsil Eder”
- HAYAT
- 7 Mart 2021
– Hocam, İmam Ebû Mansur Mâturîdî hakkında yazdığınız kitaptan hareketle önce bu İmam Mâturîdî kimdir? O ne yapmış da biz ona bizim imamız diyoruz? Nerelidir? Önce buradan bahsetsek.
İmam Mâturîdî iki itikadi mezhepten biri olan Mâturîdî mezhebinin imamıdır. Ebu’l Mansur El Mâturîdî olarak bilinir. Kendisinin de babasının da ismi Muhammet’tir. Semerkant’ta yaşamıştır. Semerkant’tan ayrıldığına ve başka bir yere gittiğine dair pek fazla bilgimiz yoktur. Semerkant’ın Mâturîdî köyüne nispetle kendisine Mâturîdî denmiş ve böylece şöhret bulmuştur.
Maveraünnehir bölgesinde, Semerkant’ta yetişmiş, orada ilmini öğrenmiş, orada ilmini yaymış. Öğrencileri olmuş, öğrencileri kendisini takip ederek bu mezhebin genişlemesine ve yayılmasına vesile olmuşlardır. Bizde işte bu imamın hayatını, görüşlerini, çevresini ve mezhebinin yayıldığı bölgeleri anlatmak için, küçük çaplı cebe girecek kadar bir kitap yazmaya karar verdik.
– Hanefîlik aslında fıkhî bir mezhep, ama, Mâturîdîlik akaide dair bir mezhep. Neden Hanefîler Mâturîdîliği benimsiyorlar?
Çünkü İmam Mâturîdî, aslında, Ebû Hanîfe’nin düşünce çığırını takip eden bir âlimdir. Hatta Mâturîdîliği biz Semerkant Hanefî mezhebi olarak da biliyoruz. Çünkü İmam Mâturîdî, İmam Ebû Hanîfe’nin akaid yönünü temsil etmiştir. Kendisi de böyle kabul eder, böyle kabul etmesi dolayısıyla biz onu Hanefî mezhebi imamları içerisinde sayıyoruz. Fakat diğer Hanefî mezhebi imamlarından ayrılan yönü, kelamî noktada biraz daha kendini geliştirmesi ve kendi döneminde kelam metodunu ehl-i sünnet itikadına uygulayarak yepyeni bir itikad/kelam anlayışı ortaya koymasıdır.
Ebû Hanîfe Kufe’de yetişmiş, Irak bölgesinde etkili olmuş bir âlimdir. Ebû Hanîfe’nin özellikle ehl-i sünnet cenahını temsil eden kesimi daha çok Maveraünnehir bölgesine gelerek orada düşüncelerini yaymışlardır.
Orada önemli okullar oluşmuştur ki, bunlardan bir tanesi mesela Cüzcaniye’dir. Ve bu okullarda ders okutanlar içerisinde en öne çıkanlardan birisi de Ebu Ahmet El İyazi’dir ve İmam Mâturîdî’nin hocasıdır.
Ebû Ahmet El İyazi’nin, Aynen Ebû Hanîfe gibi bir yönü vardır. Kırk tane öğrencisi vardır, kendini ilme adamıştır. Bu kırk tane öğrencisi içerisinde İmam Mâturîdî hakikaten çok seçkin bir yere sahiptir. Hatta bazı kaynaklarda İmam Mâturîdî derse gelmeden derse başlanmazdı denilir. İmam Mâturîdî gelmeden derse başlanmama geleneği oluşmuş. Dolayısıyla bu, hocanın öğrencisi Mâturîdî’ye ne kadar önem verdiğini gösteriyor.
– İmam Mâturîdî bir de tefsir yazmış ve bu tefsiri, tefsirler arasında özel bir yere sahip.
İmam Mâturîdî hocasının vefatından sonra ders halkasının başına geçmiş, orada çok güzel işler yapmıştır. Bu işler içerisinde günümüze gelen en önemli eseri Tevilatu’l Kuran diye Kur’an’ın tamamını temsil ettiği eserdir. Bu eseri öyle görünüyor ki, öğrencileri kaleme almışlardır. Türkçeye de çevirildi. Eskiden beri okunan, takip edilen bir eser olduğu görülüyor. Çünkü neredeyse dünyanın birçok kütüphanesinde bu eserin nüshaları bulunmaktadır. Nüshalarının çok olması çok takip edildiğini gösterir.
Mesela büyük müfessirlerden Fahrettin Razi, İmam Mâturîdî’nin bu eserine sık sık atıflarda bulunur. Bu da onun hem şöhretini hem de kitabın değerini göstermesi bakımından önemlidir. İkinci bir önemli eseri Kitab-ı Tevhittir. Kelam alanında çığır aşan bir eseridir. Zaten Mâturîdîye mezhebi bu Kitab-ı Tevhit takip edilerek oluşmuştur. Özellikle İmam Mâturîdî’den iki, üç kuşak sonra gelen Ebûl-Muin Nesefi adlı âlim, İmam Mâturîdî’yi çok önemsemiş ve onun eserini şerh ederek daha anlaşılır şekilde Tebsıratu’l-Edille diye bir eser kaleme almış ve onunla birlikte Mâturîdî mezhebi artık bir mezhep hâline gelmiştir. Biz burada İmam Mâturîdî’nin hayatını anlatırken eserleri kısmında bunlara değindik.
– Hocam, İmam Mâturîdî’nın bulunduğu dönemde, çevresinde hangi düşüncelerle mücadele etmiştir? Mesela, Bâtıniler var mıydı?
İmam Mâturîdî’nin bulunduğu çevrede felsefi akımlar var, mezhepler ve bir takım dinler de var. Mesela o bölgede zaten Mecusilik ve Budizm yaygın olarak bulunuyordu. Ama İmam Mâturîdî zamanında bunlar azalmışlar ama yine de o birtakım nüveleri söz konusu orada felsefe olarak mesela Sofistaiyye’den bahseder İmam Mâturîdî. Demekki Sofistler o bölgede belirli ölçüde bulunuyor. Ve İmam Mâturîdî sık sık Sahibu’l Mantık diye Aristo’dan bahseder tefsirinde. Demek ki Aristo’yu tanıyor.
İmam Mâturîdî’nin en çok uğraştığı alan ise mezhepler oluyor. Orada, o bölgede biraz güçlü temsil edilen özellikle Mutezile mezhebi var. Horasan’ın Belh bölgesinde Kabi diye bir zat tarafından ciddi anlamda güçlü bir temsili söz konusu olmuş.
İmam Mâturîdî Kabi’ye, onun mezhebi Mutezîle’ye yönelik cevaplar ortaya koyuyor. Bir başka önemli yönü İmam Mâturîdî’nin orada Bâtınîlerle mücadelesi. Bâtınîler ile mücadelesi âdeta Mutezîler ile mücadelesi ile baş başa görünüyor. Hatta iki tane reddiye eser yazıyor Bâtınîlere yönelik. O bölgede Bâtınîlerin ismi Karamita. Karamita dediğimiz hareket ilk defa bugünkü Körfez ülkeleri dediğimiz Arabistan yarımadasındaki Körfez ülkeleri bölgesinde ortaya çıkıyor. Hatta bir dönem bunlar Müslümanlara karşı tethiş ve terör faaliyeti yürütüyorlar.
– Kâbe’yi basarak Hacerü’l Esved’i kaçırma durumu da söz konusu.
Kâbe’ye baskın düzenliyorlar. Hacerü’l-Evsed’i alıp götürüyorlar. Hatta uzun süre Hacerü’l-Esved Kâbe’de bulunmuyor onlar yüzünden. Ama bunların bir takım davetçileri var propagandacıları var. Bunlar çeşitli bölgelere dağılıyorlar. Bunlar içinde en önemli propagandacılar Orta Asya’ya gelenler. Orada Mâturîdî’nin de içinde yaşadığı Samani devletini çok etkiliyorlar. Bir dönem Samani Sultanını etki altına alıyorlar. Hatta o Samani Sultanı, ismi Ahmet yanlış aklımda değilse, o Bâtınî İmam adına para basıyor; o kadar etkili oluyorlar. Bunun üzerine sultana karşı ulema, İslam âlimleri ve devletin askerleriyle işbirliği yapıyorlar. Sultanın oğlunu ikna ederek babasının yerine oğlunu geçirerek Bâtınî tehlikeden kurtarıyorlar devleti. Böyle bir ortamda İmam Mâturîdî düşüncelerini oluşturuyor. O yüzden hem kelam kitabında hem de tefsirinde İmam Mâturîdî’nin Bâtınîlerin görüşlerinden uzun uzun bahsetmesi söz konusudur.
İmam Mâturîdî’nin ilginç tespiti var: Bâtınîler ile felsefeciler arasında bir paralellik ortaya koyuyor. Düşünce paralelliği yani. Bâtınîler, felsefecilerin düşüncelerini alıp buna dinî bir kılıf giydirmek suretiyle bu görüşleri insanlara sanki dinin gerekleri imiş gibi sunuyorlar İmam Mâturîdî tefsiri ve kelam kitabında özellikle buna işaret ediyor.