Kültürün Dili, Dilin Kültürü
- HAYAT
- 5 Şubat 2021
Kültür, insanların, hayatı ve dünyayı nasıl algılayıp değerlendiklerini gösteren ve bu değerlendirmeye göre ortaya konulan her türlü tefekkür ve kavrayış birliğidir. Bu birliğe, ortak bir varlık kabul edilen sanat ve teknoloji dahil, üretilen maddî varlıklar ve sosyal davranış bütünlüğü de dahil edilebilir. Kültürü anlamlandıran ve anlamlarının sınırlarını çizen, ya da, genişleten ifade şekli ise dildir. Dil, kültürün gelişim sürecinde, bu ortak değerin tanımlanmasına aracılık eder. Dilin kendisi de, kültürün gelişme sürecine göre gelişir ve o kültürün özelliklerini yansıtır.
Bir dil, bir kültürü oluşturduğu gibi, bir kültür de, bir dili oluşturabilir. Bunun en iyi örneğini Arapca ve İslam kültürü gösterir. İslam kültürünün temel ifadelerini Arapça ifadeler oluşturur. Fakat Arapça ifadelere bu manaları yükleyen ise bizzat İslam kültürünün kendisidir. Zira, İslam kültürünün birinci kaynağı olan ve Allah (c.c.) tarafından vahyedilen Kur’ân-ı Kerîm’in ve bu Kur’an’ı insanlara tebliğ edip nasıl hayata tatbik edileceğini bildiren Allah Resûlü’nün (s.a.v.) de dili Arapçadır. Kur’an ve Resûlullah, ifadelerini, o zamanki Arapların anlayacağı bir dille ortaya koymuş olmalarına rağmen, bu ifadelerin mahiyetlerini o dil değil, Kur’an ve Resûlullah manalandırmıştır. Şüphesiz ki vahiy, zaman zaman aynı kelimeleri kullansa da, o insanların kültürünü ilahî özelliklerle değiştirmiş ve yeni bir anlam dünyası ortaya çıkarmıştır.
Bu yazı, Türkçe yazılmış olmasına rağmen, içinde geçen tabirler ve terimlerin Arapça asıllı olmalarına rağmen hangi dille konuşursa konuşsun her Müslüman, bu ifadelerde kendisini bulur. Buda bir kültürün aynı zamanda bir dili, ve yine, yüklendiği anlamlar bakımından da bir dilin bir kültürü oluşturduğunu göstermektedir..
Besmele İslam Kültürünün Temelidir
“Bismillanirrahmanirrahim” İslam kültürünün temelini teşkil eder. Hususi konumu itibarıyla Kur’ân’ı-Kerîm’den bir ayet ve bir tanesi hariç tüm Kur’an surelerinin başında bulunan bu ifade, bir Müslüman’ın hayatı nasıl değerlendirdiğinin ifadesidir. Hayat boyunca yapılan her amelin/işin, söylenecek sözlerin asıl başlama noktasıdır, Bismillahirrahmanirrahim. En kısa anlamı ile, “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlıyorum” demek olan bu ifade ile, bir abd (kul) olarak insan, kendi acziyetini itiraf ettiği gibi, hiçbir şeyin Allah’ın iradesinin dışında vuku bulup, gelişemeyeceğini de tasdik ediyor demektir. Buna ilaveten, insanın amelinin hayırlı olması için Allah’a dua edip yalvarmasını da ifade eder ki, bu bakımdan manası “Allah’ım bu amelimde ve bu sözümde bana yardımcı ol ve bana hayırlar ihsan et” demek olur.
Allah, biz Müslümanların iman ettiği, tek başına her şeyin, yani mahlûkâtın yaratıcı ve düzenleyicisi olan Rabb’dir. Mahlukat, halk edilmişler, yok iken var edilmişler ve vücud verilmişler demektir. Bu anlamda her mahlukun grubuna âlem denilebilir. Allah’ı nasıl bilmemiz gerektiği bizzat Allah tarafından vahiy yoluyla Resûllere ve en son Resûl olan Hazreti Muhammed’e (s.a.v.) bildirilmiş, Resûlullah da kendisine vahyedilen her şeyi ayniyle insanlara tebliğ etmiştir.
Ahirete İmanın Oluşturduğu Kültür
İslami iman esaslarından birisi, ahirete iman etmektir. Ahiret, insanların bu dünyada işledikleri amellerin iyilerinin karşılığını göreceği ve kötülerinin de hesabını verecekleri bu dünya ötesi bir âlemdir ki, mahiyetini ancak Allah bilebilir. İnsanların bu dünyada yapa geldikleri iyi ve kötü bütün ameller, günahlar ve sevaplar, ahirette mahiyeti Allah tarafından bilinen bir mizânda tartılıp ölçülecek ve buna göre de cezası ve mükâfatı verilecektir. İnsanın dünya hayatında yaptığı iyi ve kötü bütün amellerin ve sözlerin kayıt edildiği bir defter bulunur ki, bu deftere amel defteri denilir. İnsan, bu defterde kaydolunan amellerine göre, ahirette hesaba çekilecektir. Bu defter insanın leh veya aleyhinde bir şâhid olacaktır.
İnsanlar da dahil olmak üzere bütün mahlukat bu dünyada fânidirler. Fâni olan her şeyin bir ömrü vardır ve bu ömür yine Allah’ın takdir ettiği bir ecelle son bulur.
İbadetin Kültürü
İnsanlar yalnızca Allah’a ibadet etsinler diye yaratılmışlardır. İbadet sadece ve sadece Allah’a karşı yapılır. İbadeti yerine getirme ameline ubudiyet (kulluğu ifa etmek) denilir. İbadetlerin, namaz (salât), zekât ve hac gibi yapılışları belirlenmiş olanlarına ve yapılması her Müslüman için gerekli olanlarına farz ibadetler denilir.
Bununla birlikte, insanlar istedikleri her zaman Allah’a dua ederek, ondan yardım isteyebilirler. İnsanlar ayrıca, sâlih amel işlemekle emrolunmuşlardır. Sâlih ameller, namaz, zekat ve hac gibi açıkca emrolunan ibadetlerin yanı sıra, haramlardan uzak durmak, mahlukata şefkat beslemek ve onların yardımına koşmak, sıla-ı rahim yapmak gibi her türlü hayırlı amellerdir.
Bu amelleri ihlâs ile yerine getiren Müslümana takva sahibi anlamında muttakî Müslüman denir. Muttakî olmak, Allah’ın insanların hangisinin daha üstün olduğu konusunda getirdiği bir ölçüdür. Bir Müslüman’ın ne kadar takva sahibi olduğunu da yine ancak Allah değerlendirecektir.
Allah her canlı için bir rızık da yaratmıştır. İnsanlar da yeryüzünde de rızıklarını ararken, haram ve helâl sınırlarına riayet etmekle mükelleftirler. Haram ve helâllerin hududları da bizzat Allah tarafından belirlenmiş ve Resûlü Hz. Muhammed tarafından beyan edilmiştir.
Cahiliyenin Kültürü
Allah’ın emir ve yasaklarını hiçe sayarak, onun uluhiyyetini tanınamak cahiliyyedir. Daha çok Allah’ın Resûlü Hz. Muhammed’in geldiği dönem öncesindeki, şirk ve küfür içinde yaşayan, insanları mevki, makam ve mal varlıkları ile değerlendiren, hak ve adaleti çiğneyen, haksızlığı fazilet sayan, güçsüzleri küçümseyip haklarını gasbeden anlayışa cahiliyye denilir. Bununla birlikte, Resûlullah’dan sonra, O’nun yolundan yüz çeviren anlayışa da cahiliyye denilir. Cahiliyyenin en önemli özelliği, Allah’tan başka şeyleri ilâh edinmek, adaletin iyi, haksızlığın kötü olduğunu bildikleri hâlde, zayıfın hakkını gasbetmekten çekinmemek ve güçlünün haksızlığına da ses çıkarmamaktır. Ki bu, aynı zamanda zulüm olarak da tanımlanır. Zulüm, karanlık demek olduğu gibi, hakikatin örtürülerek, gözden uzaklaştırılmasıdır da.
Cahiliyyeden uzaklaşmış, Allah ve Resûlunun yolunun, hayat düsturu olarak kabul etmiş Mümin, Müslümanlar topluluğuna ümmet denilir. Ümmetin en önemli özelliği de birlik olmaktır. Allah’ın tekliği inancına sahip, yani tevhide inananların oluşturduğu bu ittihad, sadece bu anlamda bir birlik değil, aynı zamanda dünya işlerinde de bir araya gelip yardımlaşarak yaşayan samimî ve ihlâslı Müslümanların teşkil ettiği birliği oluştururlar. Ve Resûllah’ın buyurduğu gibi, cemaatte bereket bulunur.