“Hadislerin Doğru Anlaşılması İçin Söylendiği Bağlam Anlaşılmalıdır”
- HAYAT
- 10 Aralık 2020
Hocam, hadislerin daha çok sözlü rivayetlerle aktarıldığı, sözlü rivayetin yazıya göre daha sağlıksız olduğu söyleniyor. Acaba hadisler neden daha çok sözlü rivayetle aktarılmıştır?
İslam düşünce tarihinde başta hadisler olmak üzere ilk dört asırda ilim yazılsa bile hafıza ile korunup nakledilen bir özelliğe sahiptir. İlk asırlarda Arapçada hareke kullanılmaması sebebiyle hadislerin sahihliği, yani, doğruluğu ezberleme yöntemi ile korunmuştur. Çünkü o zamanlar henüz Arapça yazısıyla doğrudan bir hadis kitabından veya her hangi kitaptan ilim ve bilgi aktarmak mümkün değildi. Bugün bizim bildiğimiz Arap harflerinde o zamanlar nokta, hareke yoktu. Dolayısıyla herhangi bir kimse bir metni yazabilir, ama, o metinden doğru olarak aktarılabilmesi için mutlaka o metni bilen birisinden duyma, işitme ihtiyacı vardı. Böylece hadis ilmin ikinci ilim olarak doğmasındaki en önemli etken yazılı aktarıma geçilmesidir.
İlk asırda büyük çoğunlukla bazı hadis metinleri bulunmakla birlikte asıl yazılı rivayete ikinci asırdan itibaren geçilmiştir. Yazılı rivayete geçerken, Arap harflerinde hareke ve noktalama işaretlerinin bulunmaması, bir kelimenin 3 ve daha fazla farklı şekilde okunma ihtimali bulunması, yanlış aktarıma sebep olacağı için hadis ilminde, hadis öğrenme ve öğretme yöntemleri diye metotlar geliştirilmiştir. Hadis nasıl alınacak, nasıl aktarılacak, nasıl öğrenilecek, nasıl öğretilecektir?
Evet o konuya gelelim hocam. Böylesine zor bir ortamda o zaman hadis ilmi nasıl gelişti?
Bu konuda iki temel yöntem belirlenmiştir. Birisi sema (dinleme/işitme), diğeri kıraat (okuma) yöntemidir. Bu temel yöntemlerin birkaç özelliği olmakla birlikte, en temel özelliği yazılı bir metni doğru bir şekilde okumayı öğrenmektir. Doğru okumayı da ancak, o yazılı metni bilen birisinden okursunuz. Okurken de doğru olarak ezberlemeniz gerekmektedir. Dolayısıyla sadece yazılı metne dayalı bir ilmî gelenek değil, yazı ile hafızayı birlikte yürüten bir gelenek söz konusudur.
Bir başka gelenek de, o gün üzerinde çokça durulan şu husustur: Talebe ilmi mutlaka hocasından alır. Hocası, bir kitabı yıllarca okutur, belki 10 sefer, 30 sefer okutur. Her okumasında da bilgisi artar. Talebe bilgiyi hocadan aldığı zaman sadece okunan metni değil, aynı zamanda, hocasının ilim birikimini de alır. Dolayısıyla hadis ilmi geleneğinde ilim kitaptan alınmaz. İlim kitapla birlikte hocadan alınır. Aksi takdirde iki problemle karşılaşılır. Bir: Metni yanlış okuma ihtimali. İki: Metni yanlış anlama ihtimali çok yüksektir.
Hadisleri anlama diye bir problem var. Hadisleri nasıl anlayacağımıza dair bir yöntem var mıdır? Yoksa isteyen istediği bir anlam çıkarabilir mi?
Genellikle sosyal bilimler, temel İslam ilimleri, özellikle hadis ilmi, şu 3 hususu bilmeden doğru olarak anlaşılmaz. Veya bu 3 hususta yetkili olmayan kimse bu alanda söz sahibi olmaz. Birincisi o ilmin tarihi. Bu ilim tarihi içerisinde önemli şahsiyetler, bu şahsiyetlerin yazdığı eserler ve özellikleri bilinmelidir. Hadis ilmi söz konusu olduğuna göre, hadis ilminin geçirdiği farklı dönemlerde, hadis ile ilgili bilgilerin, hadisin anlaşılması ile ilgili farklı yaklaşımların mutlaka bilinmesi gerekir.
İkincisi usulü bilinmelidir. Mesela fıkıh ilminde usul denildiği zaman, başta Kur’an ve hadisler olmak üzere, ayet ve hadislerin doğru olarak anlaşılması ile ilgili kurallar kastedilir. Hadis ilminde usul denildiğimde ise, anlamdan daha çok, hadisin nasıl aktarılması gerektiğinden, nasıl aktarıldığından bahseden bir ilim söz konusudur. Bir de hadisin ve ilmi metinlerin doğru anlaşılması için, fikhu’l hadis dediğimiz ya da genel olarak fıkıh dediğimiz ilme de ihtiyaç vardır. Çünkü bugün biz genellikle gördüğümüz kadarıyla insanlar, tercüme edilmiş bir hadis kitabından bir hadisi okuyarak anladığını düşünebiliyor.
Hadislerin doğru anlaşılmasında, Hz. Peygamberin bundan kastının ne olduğunun da bilinmesi gerekmiyor mu? Hadislerin doğru anlaşılması için gerekli temel prensipler var mı?
Elbette ki. Çünkü, bir hadisin anlaşılması için, o hadisin Hz. Peygamber dönemindeki bağlamını yakalamamız gerekiyor, iyi bir Arap dili ve edebiyatı bilmemiz gerekiyor. Bütün bunlardan sonra ancak hadisi doğru anlayabiliriz.
Biz bu kitabımızda, hadis ilminin Hz. Peygamber’den bugüne kadar geçirdiği serüveni anlatıyoruz. İkinci olarak hadis ilminin bugüne kadar aktarılan bilgilerini, hadisle ilgili bilgilerin ne kadar güvenli yöntemlerle aktarıldığını ortaya koyuyoruz. Üçüncü olarak aktarılan bilgilerin hangisinin Hz. Peygamber’e ait olduğunun, hangisinin Hz. Peygamber’e ait olmadığının tespitine yönelik kurallardan bahsediyoruz. Son olarak da, aktarılan bilgilerin, hadislerin Hz. Peygamber’in kastettiği şekilde nasıl anlayabileceğimize dair örnekler verilerek anlama yöntemlerinden bahsediyoruz.
Mesela. Hz. Peygamber’in çok bilinen bir hadisi vardır: “Ben La ilahe illallah diyene kadar insanlarla savaşmakla emrolundum” diye meşhurdur. Şimdi biz bu hadisi doğru olarak anlamazsak, lailahe illallah demeyen her insani öldürmeye çalışırız.
Hocam, peki bu hadisi bugün nasıl anlayacağız ve niye metinde geçtiği gibi anlamayacağız?
Çünkü, Hz. Peygamberin kastı, bu metindeki görünen ilk anlam değildir. Onun kastı, kendi bağlamında, yani o dönemde neden söylendiğine baktığımızdan, eli silahlı ve Müslümanları yok etmek isteyen, yani silahlarla Müslümanlara hücum eden insanlarla ilgili bir hadistir. Müslümanlara silahla hücum etmeyen, Müslümanların can ve mallarına dokunmayan diğer insanlar, hangi dinde olursa olsun din hürriyetine sahiptirler.
Ama hadisin tamamen tercümesinden hareketle okuyup, Hz. Peygamber’in neyi kastettiğini dikkate almayan insanlar, sanki Hz. Peygamber’in, sanki Allah’ın, Müslüman olmayan bütün insanların din hürriyetini ortadan kaldırmış gibi algılayarak, Müslüman olmayanları öldürmek gibi son derece dinin benimsemediği yanlış bir yola baş vurmaktadırlar.
Bu durumda, bir hadisi doğru anlamanın en önemli şartı nedir, o zaman?
Bir hadisin doğru anlaşılmasının en önemli şartı: Hz. Peygamber’in söylediği bağlamı yakalamaktır. Hz. Peygamber’in bu hadisi hangi ortamda, kime, niçin söylediğini tespit etmektir. Bunu anlamak için de bu hadisin bütün rivayetlerini bir araya getirmek lazımdır. Hepsini bir araya getirerek, konuyla ilgili Kur’an’daki ayetleri bir araya getirerek ve bütüncül bakış açısıyla doğru anlayabiliriz.
Ama üzülerek ifade edelim ki hem Kur’an hem de hadisle ilgili sadece bir ayetin mealinden hareketle o ayetin, o hadisin bağlamını, o hadisin anlamını, gayesini, muhatabını dikkate almadan, okunduğunda ilk anlaşılan anlamın, Allah’ın muradı, Hz. Peygamber’in kastı olduğunu düşünerek yanlış bir şekilde yorumlar yapılmaktadır. Bu yanlış yorumlar üzerine yanlış din olgusu oluşturulmaktadır ki, bu yanlıştan kurtulmanın yolu “Hadisleri nasıl doğru olarak anlamalıyız?” sorusuna cevap verecek yöntemlere dikkat etmeliyiz.
Hadis ile ilgili doğru, sahih anlamak için mutlaka hadisin tarihini, usulünü ve yorum yöntemlerini bilmemiz gerekir.
Kitabınızda buna dair örneklemeler var mı?
Bu kitapta, hadisleri yanlış anlama örnekleri ve bu hadislerin nasıl doğru anlaşılması gerektiğine dair örnekler bulunmaktadır. En son bölüm de hadislerin doğru olarak anlaşılması ile ilgilidir.
Bu doğru anlamaya ulaşabilmek için de bir ve ikinci bölümler tarih ve usul konularını ihtiva etmektedir. Hadislerin doğru anlaşılması yöntemleri, başlangıçta ise buna ulaşmak için neler yapılması gerektiğine dair iki ayrı bölüm vardır. Kitap tarih, usul ve yorum olma üzere 3 bölümden meydana gelir. Bunu okuyan insanların ümit ediyoruz ki, hadisleri doğru anlayacak seviyeye gelecektir.