İnsan Şerefini İnsanlığından Alır

Son zamanlarda bazı siyasetçiler, yazılı ve görsel medya, İslam ve Hz. Peygamber hakkında yakışıksız, kışkırtıcı, aşağılayıcı ve gerçek dışı ifadeleri gündeme getiriyor. Dönem dönem bilinçli veya bilinçsiz şekilde İslam dini şiddet ve terör ile ilişkilendirilmek isteniyor. İslam’ı teröre alet eden gruplar ise kendilerine ve Müslümanlara zarar vermekle kalmıyor, İslam ile muhatapları arasında engeller koyuyor. Bundan da en büyük zararı sadece Müslümanlar değil bütün insanlık görüyor. Bu gelişmelerden hareketle bu yazımızda İslam’ın bizzat kendi ana kaynaklarından yararlanarak İslam’ın konuya bakış açısını ve bazı temel prensiplerini hatırlatmak istiyoruz.

İslam, Merhamet Merkezli Bir Dindir

Yüce Yaratıcı, Kur’ân-ı Kerîm’in başından sonuna kadar belli aralıklarla merhametini hatırlatır, Hz. Muhammed’i rahmet peygamberi olarak gönderdiğini¹  bildirir ve müminlerin de ilişkilerinde merhameti merkeze alarak hareket etmelerini ister.²

Dolayısıyla merhamet İslam’ın ana dinamiği, müminlerin de hayat tarzını belirleyen bir kavramdır. Merhamet kavramı, “Allah’ın emirlerine saygı, yaratılanlara şefkat ve merhamet” şeklinde ahlakın tanımına da yansımıştır.³

Merhamet, ilişkileri nezaket ve zarafet ile yönetmek, canlıları incitmemek ve yaşantıyı iyilik üzerine kurmak demektir. İyilik ise istenileni istenildiği şekilde hatta fazlasıyla ve içtenlikle yapmaktır.

İslam’ın öngördüğü iyilik sadece Müslümanları değil bütün canlıları kapsamaktadır. Bu bağlamda İslam medeniyetinin kurumsal kimliği diyebileceğimiz vakıftan yararlanma konusunda herhangi bir ayrım yapılmaması örnek olarak zikredilebilir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’deki bir ayetten hareketle bir Müslüman’ın sırf gayrimüslim vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla vakıf kurabileceği, malının bir kısmını bu iş için vasiyet edebileceği konusunda İslam âlimleri görüş birliğine varmışlardır.

Tüm insanların hayatı güvence altındadır

İnsan, şerefini ve dokunulmazlığını insanlığından alır. Dolayısıyla bütün İslami metinlerde cana saygı ve can güvenliği, din özgürlüğü, mülkiyetin korunması ve mal dokunulmazlığı, ırz ve namus dokunulmazlığı, insan aklının muhafazası din ve ırk ayırımı gözetilmeksizin her insan için dokunulmaz kabul edilmiş, bunlara dönük tecavüzler ağır suç kapsamında görülmüştür.

İnsan İlişkileri Kardeşlik Üzerinden Düzenlenmiştir

İslam’ın iki ana kaynağı Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in sünneti, Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın çocukları olarak bütün insanlığı “insan kardeş” olarak kabul etmiş, bütün insanlığı kardeşlik üzerinden birbirine bağlamış ve buna dayalı bir hukuk oluşturarak farklılıkların bir üstünlük değil tanışma vesilesi olduğuna vurgu yapmıştır.⁴ 

Hz. Peygamber’in bütün insanları Allah’ın ailesi olarak tanımlaması⁵   da bu noktada belirleyicidir. Bunun doğal sonucu olarak İslam, asabiyeti / kavmiyetçiliği / ırkçılığı ve buna dayalı imtiyazları reddetmiş bütün insanlığı aynı ontolojik düzlemde buluşturmuştur. İkinci olarak insan kardeşliği herhangi bir ayırım olmaksızın küresel sorunlarda ve afetlerde insani dayanışmayı zorunlu kılmaktadır. Nitekim bu konuda ayırımcılık yapılmamasını emreden ayetler⁶  ve Hz. Peygamberin uygulamaları⁷   da mevcuttur. İslam toplumlarındaki uygulama da bu yönde gelişmiştir. Mesela bir Müslüman, işlediği bir günah sebebiyle onu kefaret denilen mali bir yardım ile silmesi gerektiğinde bu yardımı bir gayrimüslime yapabileceğine dair görüşler⁸   oldukça ilginçtir.

Burada, Müslüman tarafından işlenen bir günahın Allah tarafından affının o dine inanmamış birine yapılarak affedilmesi ilginçtir. Üçüncü sonuç da insanlara köle muamelesi yapılamaz. Çünkü bütün insanlar hür olan Âdem ve Havva’nın çocuklarıdır. Hür olmak onlardan gelen bir insan onurudur, onu korumak esastır.⁹    

Hidayet Allah’tandır

Bir insanın Müslüman olup olmaması insanları ilgilendiren bir husus değil Allah’ın hakkıdır. Dolayısıyla Müslüman’a düşen görev uygun imkânı bulduğunda usulüne uygun şekilde10  insanlara tebliğ etmekten ibarettir.11  Kabul edip etmemek kendilerine aittir. Bu konuda her türlü şiddet ve baskı açık şekilde yasaklanmıştır.12 Bundan dolayı tarihî süreçte İslam toplumlarında gayrimüslimler huzur içinde yaşayabilmişlerdir.

Cihad Emri Terör İle İlişkilendirilemez

Cihad, insanları dine sokmak için yapılan bir “din savaşı” değildir. Birçok anlamı bulunan cihad, evrensel manada iyiliği hâkim kılma ve kötülüğü engellemenin genel adıdır. Onun savaş boyutu ise sadece savaşı kaçınılmaz kılan sebeplerle ilgilidir. Bunlar da saldırıya uğrama, barış antlaşmalarının tek taraflı olarak bozulması, düşman ile iş birliği, dokunulmazlığa sahip olan elçilerin öldürülmesi ve inancı sebebiyle baskı ve zulme maruz kalmış insanların yardım talebidir.

Evrensel hukukun da belirlediği bu sebepler ortaya çıktığında da ilk etapta barış kapıları sonuna kadar açılmaya çalışılır ve karşı taraf kabul etmediğinde savaşa karar verilebilir. Bu kararı da bireyler değil meşru devlet verir. Savaş sırasında ise silahlı unsurlar dışında hiçbir varlık hedef alınamaz. Savaş ayetleri bütüncül bir yaklaşım ve Hz. Peygamber’in savaşma sebepleri dikkate alındığında ana çerçeve budur.

İslam’ın terör ile ilişkilendirilmeye çalışılmasının bilgisizlik, önyargı ve nefretin sonucu olduğunu anlamak için bu bilgilerin yanı sıra tarihî süreçte İslam devletlerinde huzur içinde yaşayan gayrimüslimlere bakmak yeterlidir.  

  1. Enbiyâ suresi, 21:107
  2. Fetih suresi, 48:29; Beled suresi, 90:17
  3. Serahsî, el-Mebsût, X, 209
  4. Nisâ suresi, 4:1; Hucurât suresi, 49:13
  5. Bezzâr, el-Müsned, nr. 6947
  6. Bakara suresi, 2:272; Mümtahine suresi, 60:9
  7. Serahsî, el-Mebsût, X, 92
  8. Kâsânî, II, 49; VII, 341
  9. Kâsânî, IV, 138; VI, 126, 270
  10. Nahl suresi, 16:125
  11. Âl-i İmrân suresi, 3:20; Tegâbün suresi, 64/12
  12. Bakara suresi, 2:256; Yunus suresi, 10:99