Kavramlarımız ve Viyana’daki Terör

Kavramlarımız ve Viyana’daki Terör

Avusturya’nın başkenti Viyana’da, Türkiyeli Recep Tayyip Gültekin ile Mikail Özen ve Filistinli Usame Cevdet’in teröristlerin yağdırdığı kurşuna rağmen canlarını hiçe sayarak yaralı polisleri kurtarması şaşılacak bir şey değildir. Elbette ki bu üç Müslüman genç kolluk ve güvenlik görevlisi de değildi. Dolayısıyla o çatışmada arkadaşlarının yardımına koşamadığı için çaresizlikle kıvranan diğer polisler de Recep Tayyip, Mikail ve Usame’nin böyle hayatî bir davranışta bulunabileceğini beklemezdi.

Ama, onlar Müslümandı ve Müslüman olarak, bizzat kendileri o yaralı polisleri kurtarmaları gerektiğine inanıyorlardı. Bu yaptıklarının İslam’daki karşılığının ne anlama geldiğini belki de o anda hiç düşünmediler. Düşünmelerine de gerek yoktu. Zira,  inandıkları o İslam onlara aslında kim olduklarını zaten söylüyordu: Müslüman.

Onun içindir ki, Viyana’yı kana bulayan o terörist ile bu üç gencin aynı sıfatla anılması kesinlikle mümkün değildir.

DAEŞ denilen sahte, maşa devlet bozuntusu katliamcı örgüt, o katil teröristi her ne kadar “Jihadist” olarak anıyorsa da, biz Recep Tayyip, Mikail ve Usame’yi “Mücahid” olarak tanımlıyoruz.

Sözlükleri falan karıştırmanıza gerek yok: Batı dillerinde “Jihadist” denilen o kelimeyi son yıllara kadar hiç bir Müslüman kullanmamıştır. DAEŞ bozguncuları da zaten “jihadî” olarak kullanıyor. Dikkat ederseniz burada özellikle “c” harfini kullanmadık. Zira, “Jihad ve Jihadist ve Jihadî” bizim kelimelerimiz, bizim kavramlarımız değildir. Bu kelime ve kavramlar, İslam düşmanlarının ve DAEŞ sahtekarlarının kavramıdır.

Bizim, yani Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’den bu tarafa O’nun yolundan giden Müslümanların kavramları “Cihad ve Mücahid” kavramlarıdır.

Şimdi, burada “Cihadı ve Müslümanları yanlış anlıyorlar, yanlış anlatıyorlar” gibi klasik cümlelere girmeyeceğim. Aslında hepsi de cihadın da, mücahidin de ne olduğunu biliyor. Belki, bizzat Müslümanlar cihadı ve mücahidi bilmiyor. Eğer, Hz. Ali’ye (r.a.) atfedilen “Hayat iman ve cihaddır.” sözünün, hükmünün, ifadesinin manasını kavrayabilirsek, işte o zaman Müslümanlar olarak, cihadın ve mücahidin ne anlama geldiğini iyi anlayabilirdik.

Bakınız Efendimiz (s.a.v.) her Müslüman’ın mutlaka bir sadaka vermesi gerektiğini buyurduğu bir hadislerinde, sadaka verecek bir şeyi olamayan Müslümanların yapması gerektiğine dair örnekler verirken ne buyuruyor: “Fe yu’înu  zâ’l hâceti’l melhufe.” Yani “İhtiyaç anındaki insana, (mağdura) yardım etsin.” (Buharî, Edeb 33. H. No: 6022) Bu hadisin benzerlerinin hadis kitaplarının “Bâbu’l Cihad” bölümlerine alınışı boşuna değil.

İşte bu 3 genç, çok acil yardıma ihtiyaç duyan polislere, hayatlarını hiçe sayarak yardım etmiştir. Çünkü bu 3 genç: Müslüman!