“Bu Yol Müslümanların Yolu Değildir”
- HAYATMANŞET
- 9 Kasım 2020
– Hocam aslında bu röportajda en sonda sormamız gereken soruyu baştan sorayım. Bazı kendilerine Müslüman diyenlerin, İslam ve Müslümanlar adına şiddet içerikli tepkilerine ve hatta insanları öldürmesine karşı nasıl tavır alacağız? Mesela en son Nice’de meydana gelen saldırıya?
Güvenlik güçleri gerekeni yapacaktır. Bize de failleri lanetlemek düşer. Zira o ellerine bıçak ve silah alarak diğer insanları öldürenler İslam’a ve Müslümanlara hakaret edenlere destek, sebep ve gerekçe üretmektedir. Üstelik daha önceki saldırılarda da gördük, mağdurların arasında Müslümanlar da olduğu gibi, İslam’a hakarete karşı çıkanlar da var. Bu yol, Müslümanların yolu değildir.
Biz Müslümanlar, dinimizin ve medeniyetimizin bize öğrettiği çerçevede hareket etmekle mükellefiz. Haksızlığa ve hakaretlere karşı geliştireceğimiz tavır ve eylemlerin hiçbir aşamasında hukuktan ve medeni davranış tarzından ayrı hareket etmemiz mümkün değildir.
Bizim üzerimize düşen şey, izzet ve vakarımızı koruyarak aklıselim ile hareket etmek ve hiçbir surette provokasyonlara gelmemektir.
BİZE YAPILANLARIN SEVİYESİNE İNEMEYİZ
– Bu bağlamda, Fransa bağlantılı olarak Peygamber Efendimize hakaret içeren karikatür saçmalığı yeniden gündeme geldi. Allahımıza, Peygamberimize ve inançlarımıza yapılan hakaretlere karşı genel tavrımızı biraz daha açsak?
Kutsallarımıza yapılan saldırılara göstereceğimiz tepkiden önce bizler, Müslümanlar olarak, farklı inanç mensuplarının kutsallarına hakareti asla tasvip etmeyen İslam medeniyetinin mensupları olduğumuzu hatırlamalıyız. O sebeple, en önemli kutsallarımızdan ve kıyamete değin müminlerin gönlündeki muteber yerini koruyacak olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’i istiskal eden eylemlere, yeryüzünde medeniyetin beşiği olma iddiasındaki bir coğrafyada şahit olmaktan kaynaklı büyük bir şaşkınlık içerisindeyiz.
Olup bitenlere Müslümanlar, kelimenin gerçek anlamıyla şaşırmaktadırlar. Çünkü medeni ülkelerdeki kutsallara yönelik saygısızlığı anlamakta zorlanmaktadırlar. Hümanizmin, yani insanı hayatın merkezine aldığı iddiasındaki bir ideolojinin dünyada bayraktarlığını yapma hevesinde olan Fransa gibi ülkelerin kutsallara hakaret olarak algılanan eylemleri, bizatihi insan denen mefhuma hakaret anlamına gelmektedir. Çünkü kutsal mefhumuna sahip yegâne varlık insandır ve insanı diğer varlıklardan ayıran önemli hususlardan birisidir.
Biz, bize yapılan bu saldırıları yapanların seviyesine hiçbir zaman düşmeyecek, hikmetle, sabırla ve vakarımızla tepki vereceğiz. Asla o seviyeye düşmeyeceğiz. Tepki denilerek yapılan bu saldırıların, kutsallarımıza yapılan saldırılardan daha fazla bizi rahatsız ettiği ortadadır. Çünkü bizim yolumuz, hikmet ve basiretle cevap vermek ve bu şekilde tepki göstermektir.
HAKARET, PEYGAMBERİMİZİ DEĞİL, YAPANI ALÇALTIR
– Bizim kutsalımıza hakaret, Peygamberimize hakaret Peygamberimizin değerine zarar verir mi?
Asla veremez, aksine daha da değerli kılar. Hakaret ve kem söz sahibinindir. Yani kim hakaret ediyorsa, hakareti o hak ediyor demektir. Kim Peygamberimiz hakkında kem söz söylüyorsa bizzat kendisi o sözün tanımı içinde yer alır.
Hz. Peygamber Efendimiz ve diğer kutsallarımıza yönelik hiçbir istiskal ve hakaretin, ne âlemlerin efendisi olan Hz. Muhammed (s.a.v.) ne de diğer kutsallarımızın itibarını zedelemesi mümkün değildir. Bilakis, bu menfi hareketlerin sahipleri, insanlığın vicdanında yargılanmaya mahkûm olmaktadır ve tarihin önünde kendi medeniyetlerini lekelemektedirler.
Bütün bunların hepsine vereceğimiz cevap Furkân suresindeki şu âyet-i kerîmedir: “Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, ‘Selâm!’ der geçerler.” (Furkân suresi, 25:63)
– Bu bağlamda, “Ey müminler! Allah’tan başkasına yalvaranlara, tapanlara sövüp de cahillikle atılarak Allah’a sövmelerine sebep olmayın!” (En’âm suresi, 6:108) ayeti bir cevap olabilir mi?
Ecdadımızın, ilhamını İslam ahlakından alarak söylemiş olduğu hikmetli bir söz olan “Kem söz sahibine aittir.” şeklindeki kelam-ı kibarını yeniden düşünmek zorundayız.
İlgili ayet, “Ey Müslümanlar bakın! Sizin yaptığınız bu kötü tepkiler, başkalarının taptıklarına sövmeniz cahilliktir. Bu cahillik en sonunda Allah’a hakaret etmelerine bile yol açar. Siz Müslümanlar bunun altından kalkamazsınız.” şeklinde anlaşılmak zorundadır.
Yani daha bugün sadece şu Paris ve Nice saldırılarını örnek göstermek buna yeter. Kaybeden, zarara uğrayan Müslümanlar değil mi? Herkes İslam’ı mahkûm etmiyor mu?
Onun içindir ki, Müslümanlar olarak bizler, eylem ve söylemlerimizde nezaheti ve nezaketi asli üslup olarak belirlemekle görevliyiz. Bireysel ve toplumsal hayatın her aşamasında, müspet hareket etmekle yükümlüyüz.
İnsanların sahip oldukları inançlara ve düşüncelere hakaret etmemize, sahip olduğumuz İslam ahlakı asla müsaade etmemektedir. Sahip olduğumuz bu ahlakın tarihsel olarak en önemli getirisi, bugün dahi güncel medeniyetler tarafından hakkıyla ikame edilemeyen bir arada yaşama kültürünü haiz çoğulcu topluma sahip bir İslam medeniyetiyle iftihar etmemizdir. Müslümanlar olarak bizlerin, yaşadığımız gayrimüslim toplumlara kazandıracağı en önemli değer, inançlara ve düşüncelere yönelik tahammül ve saygı ahlakıdır.
PEYGAMERİN KILAVUZLUĞUNA UYMAK ŞART
– Peygamberimizin bu dünyayı teşriflerinin yıl dönümünü geçtiğimiz günlerde idrak ettik. Onun bize tebliğ ve beyan ettiği ilahî kitap Kur’an’da “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb suresi, 33:21) buyuruluyor. Bu örneklik nasıl bir örnekliktir?
Tüm varlıklar içerisinde sadece insan, yaşadığı hayatı anlamlandırma kaygısına sahiptir. Bireysel ve toplumsal hayatını şekillendirmek için sağlam bir akli ve vicdani dayanak arayışı, insanı âlemde üstün kılan özelliklerdendir. Dünyadaki yaşamına mana ve değer katmaya yönelik arayışını teorik düzlemde salim bir aklın gereğine uygun düşecek sistem oluşturarak sonuçlandırır. Ya da geniş halk kitlelerinin (avam) yaptığına benzer bir şekilde, bu arayışında kendisine, kılavuzluğundan hiç şüphe duyulmayan ve her hâliyle örnek alınabilecek mütekamil bir şahsiyeti yani Hz. Muhammed (s.a.v.)’i mihmandar kılar. Hayatının anlamını ve değerler dünyasını belirlemede bu şahsiyet, kendisine güven duyan kişiler nezdinde tümüyle taklit mercii hâline gelir.
Hz. Muhammed (s.a.v.) kendisine duyulan imandan beslenen güven duygusundan kaynaklı olarak söz, fiil ve takrirleriyle mükemmel bir örnek teşkil etmektedir. Söz konusu olan bu örneklik, yüce Peygamberimizin sahip olduğu günlük hayatın akışı içerisindeki tüm rolleri kapsamaktadır. Malum olduğu üzere, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in özel aile hayatından başlayan ve toplumsal yaşamın birçok alanına uzanan farklı rolleri vardı. Eş, baba, arkadaş, devlet adamı vs. gibi. Ve bunların hadis literatüründe kayıt altında olması, müminler için onu örnek almada büyük bir imkân sağlamaktadır. Tarihte başka şahsiyetlerde olmadığı kadar, özellikle risaleti sonrasında hayatının her ayrıntısına vâkıf olunmasının hikmeti, kıyamete değin insanlığa her yönüyle örnek teşkil edebilmesidir.
O, Âlemlere rahmettir
– Öte yandan yine bir başka ayette “Ve seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ suresi, 21:107) buyurulmaktadır. Bu ayette rahmet olarak tanımlanan hususlar nelerdir?
Yüce Peygamberimizin âlemlere rahmet olarak gönderilmesinin öncelikli muhatabı insandır. Hz. Muhammed (s.a.v.)’e iman ve onu örnek almak, itikadi sahada doğru inancı pekiştirerek, düşünce istikametini kaybetmiş insanların fikrine istikamet kazandırır. Hayatta yolunu şaşıranlara bir hayat kılavuzudur. Ahlaki değerleri aşınmış insanlara güzel ahlakı hatırlatıcıdır. Dünya saadeti isteyenlere, huzur ve mutluluğun yollarını gösterir. Ahiretini düşünenlere ebedî yurdun saadet anahtarını sunar. Toplumsal birlik ve beraberlik için bir iksirdir. Kısacası dinî ve dünyevi, insanların bütün ihtiyaç ve taleplerini karşılayan İslam’ın Peygamber Efendimizle gönderilmiş olması, insanlığa Allah’ın en büyük rahmetidir.