Zor Zamanlarda Müslümanca Tavır

Zor Zamanlarda Müslümanca Tavır

Bütün dünya, koronavirüs ile yaklaşık 10 aydan beri mücadele içerisinde. Hastalığın daha fazla yayılmaması için, iş yerleri kapandı, ana-baba dahil yakınlar ve dostlar zaman zaman ziyaret edilemedi. Toplantılar iptal edildi. Bizler de Müslümanlar olarak tedbiren önce camilerimizde cemaatle namaz kılınmaması, sonra da gerekli önlemleri alarak cemaate devam edilmesi yönünde karar aldık.

Cemaatle namaza, cemaat ile buluşmaya, kucaklaşmaya, dostluğa, komşu ve akraba ziyaretlerine çok önem veren bir dinin mensupları olarak, camilerimizde bu şekilde tedbir alınması, bu zamanda yaşayan Müslümanların toplumsal gelişmelere verdiği en güzel bir cevap oldu. Buna benzer tedbirleri Peygamber Efendimiz de kendi zamanında almıştır.

NAMAZLARINIZI OLDUĞUNUZ YERDE (EVLERİNİZDE) KILIN!

Bakınız: Abdullah ibn Ömer (r. a.) soğuk ve rüzgarlı bir gecede namaz için ezan okudu. Sonunda da insanların buna şaşırması üzerine: “Namazlarınızı olduğunuz yerde (evlerinizde) kılın! diye de uyardı. Bunun üzerine, Allah Resûlü, müezzine, soğuk, yağmurlu gecelerde namazlarınızı evlerinizde kılın diye söylemesini emrederdi.” dedi.¹

Bizim bu şekilde, camilerde tedbirleri almamız, bir süre cemaate kapatmamız, ziyaretleri ertelememizin hepsinin dinde yeri vardır. Aynen böyle olmasa bile, buna benzer olaylarda nasıl davranacağımızın örnekliğini hem Efendimizde, hem, O’nun ashabında, hem de geçmiş alimlerimiz ve idarecilerimizde bulabiliyoruz. Çünkü, bu dünyada, dünya işleri ve amaçları için de olsa tedbir almak bizim görevimizdir.

Belki eski dönemlerde meydana gelen olağanüstü zamanların şartları her zaman aynı değildi. Ama, Özellikle Hz. Ömer (r.a.) zamanında Şam diyarında meydana gelen salgın aynı özellikleri gösteriyordu. O zaman dahi, özellikle camilerle ilgili alınan tedbirlerin birbirine benzediğini görüyoruz. O zaman da camiye hasta olanları, hastalarla irtibatı olanların camiye gelmelerine müsaade edilmedi. Ancak camiler kapatılmadı. Ama bu sene, camiler dünyanın her tarafında uzun süre kapatıldı. Zaman zaman cemaatle namaz kılmada alışık olmadığımız safların en az 1,5 metre açık tutulması gibi bir durum yaşanmadı. Böylesi bir durum yeni zor zamanlarda ortaya çıktı.

Müslümanların bu zor zamanlara kendi durumlarını, dinî hayatlarını uydurabilmesi gerçekten de sevindiricidir. Ama, bu konuda en çok dikkat edilmesi gereken şey, bu zor zamanlarda paniğe kapılmamak, zamanın şartlarının tedbirleri ne ise o tedbirleri uygulamak ve sabır ile Allah’a tevekkül etmektir.

ŞÜKÜR, SABIR VE TEDBİR

Zira, bizim Müslüman olarak, Allah’ın bize takdir ettiği hayat ile ilgili anlayışımız, her şeyi Allah’tan beklemek, O’na tevekkül etmek, başımıza gelene şükretmek, sabretmek ve aynı zamanda tedbir almak şeklindedir. Nitekim, bir adam, “Ey Allah’ın Resûlü! Devemi bağlayıp da mı Allah’a tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan mı tevekkül edeyim?” diye sordu. Resûlullah (s.a.v.), “Önce onu bağla, sonra Allah’a tevekkül et!” buyurdu.”²

Ve yine Ebû Huzâme’nin rivayet ettiğine göre, babası Allah Resûlü’ne şöyle sormuştur: “Ey Allah’ın Resûlü! Şifa niyetiyle yaptığımız okumalar, tedavi olduğumuz ilaçlar ve korunma tedbirleri, Allah’ın takdirinden bir şeyi geri çevirir mi?” Resûlullah (s.a.v.), “Onlar da Allah’ın takdiridir.” buyurmuştur.³

Biliyoruz ki, Allah elbette ki, insanları, biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek bir imtihana tabi tutacaktır. İste burada, Rabbimiz, gerekli tedbirleri alıp “Sabredenleri müjdele!”⁴ buyurmaktadır.

Bu demektir ki, Müslüman, sabırlı olacak, vakarlı olacak, ortalığı velveleye vermeyecek. Tedbirleri alacak, tedbirlere uyacak. Bu salgın döneminde, şu toplumda yaptığınız hizmetler için hepinize teşekkür ediyoruz. Gücü yetmeyenlere yaptığınız yardımlar, dikip dağıttığınız maskeler, sağlık ve güvenlik güçlerine verdiğiniz morallerin hepsi, Müslümanlar olarak karşılaştığımız bu sıkıntılı durumlara, paniğe kapılmadan verdiğimiz en güzel cevaplar oldu. Allah hepinizden razı olsun. Bütün bu yaptıklarınız Peygamber Efendimiz’in şu müjdesine tam da uymaktadır:

“Müminin hâli ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ona da sabreder; bu da onun için hayır olur.”⁵

Bu yüzdendir ki, işin sayısına, adedine, miktarına bakılmaz. Biliyoruz ki, Allah bizi, yapabileceklerimiz ve sonunda yaptıklarımızla ve aynı zamanda bunları yaparken kalplerimizdeki niyetlerimize göre değerlendirecektir. Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi bizler “Asıl zenginlik, malın çokluğu değil, gönlünüzün zenginliğidir.”⁶  düsturuyla hareket ediyor, bu düsturla çalışıyoruz. Rabbim de bunun bereketini ve güçlüklere karşı dayanma gücü veriyor. Hutbemi şu ayetin meali ile bitirmek istiyorum: “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.”⁷

  1. Muslim, Salatu‘l Misafir 3. H. No: 1488
  2. Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 60. H. No: 2517
  3. Tirmizî, Tıb, 21. H. No:2065
  4. Bakara suresi, 2:155
  5. Müslim, Zühd, 64. H. No: 7500
  6. Buhârî, Rikâk, 15. H. No: 6446
  7. Lokman suresi, 31:17