Osmanlı’nın Koca Karıları: “Virüs Aşısı Bizim İşimiz!”

Sizi bilmem ama ben “Koca Karı” lafını duyunca kelimenin tam anlamıyla hasta olurum. Zira, aklıma hep, kendisini doktor diye yutturan, bir nevi şarlatan, yaşını başını almış, ama, sahtekarlığı meslek edinen birisi gelir. Hâlbuki, “Koca Karı” tanımlaması geçmişimizin en muteber tanımlamalarından birisidir.

Öncelikle kocadan başlayalım. Koca, büyük, yüce, ulu ve hikmet sahibi kişi demek. Yaşını başını almış, yaşlandığı sürenin, sürdüğü hayatın hikmetinden nasiplenmiş kimse yani. Karı’ya gelince. Karı da aynı anlamdadır. Tek bir farkı vardır ki, o da, cinsiyetinin dişi olmasıdır.

Amma, modern insan, kendisinin ulaşamadığı bir mertebede hemen geçmişini kirletmekte oldukça mahir olduğu için, şimdilerde “Koca Karı” dediğimizde psikolojimizde değişimler oluyor. O yüzdendir ki, Türkçede birbiriyle evli olan erkek ve  kadınlar için koca-karı tanımlaması kullanımındaki bu mana kaybı, aynı zamanda bir zihniyet ve idrak kaybı değil midir?

Mesele böyle olsa da bu yazımızda “Koca-Karı” meselesini tartışmayacağız.

Son aylarda hayatımız “korona virüs doldu” ya… Biraz bu alanda geçmişteki bazı rivayetlerden bahsedelim diyorum. Geçmiş dönemlerde elleri öpülesi “Koca Karı”ların sâfiyâne maharetlerini anlatmak istiyorum. Ki böylece, “Koca Karı”lara haksızlık yapmamış olalım.

Osmanlı’daki koca karılarının aşı uygulaması, İngiltere’de din ve aynı zamanda bilim dışı kabul edilir, bu yüzden de çok tehlikeli bulunur. Ama, deneylerde kullanılan 17 kişinin hasta olmadığı anlaşıldıktan sonra aşı kullanımı yaygınlaşır. İşte o zaman İngiltere sağlık alanında dünyada dillere destan bir ülke hâline gelir.

İNGİLTERE’DE VİRÜS AŞISI DİNSEL ve BİLİMSEL DEĞİL!

Tıp ve toplum tarihçileri 15 ve 16. yüzyıllarda bugünkü korona virüsten daha tehlikeli bir çiçek hastalığı salgınından bahsederler. Çiçek hastalığı, 18. yüzyılın başlarında da Avrupa’yı kasıp kavurur.

Lakin bu hastalık özellikle, İstanbul ve Edirne gibi oldukça kalabalık Osmanlı şehirlerinde pek fazla görülmez. Bunun sebebi ise, Osmanlının koca karılarının toplu aşı yapmasıdır.

Bu hikâyenin dram ve trajedi dolu bir yönü de vardır. 1700’lü yılların başlarında zamanın İstanbul’daki  İngiltere Büyükelçisinin eşi Lady Mary Wortley Montagu Osmanlı koca karılarının aşı tedavilerini bizzat kendi çocuklarına uygulatır. Aynı uygulamanın İngiltere’de yapılması için mücadele eder. Lady Montagu’nun öve öve bitiremediği Osmanlı’daki koca karılarının aşı uygulaması, İngiltere’de din ve aynı zamanda bilim dışı kabul edilir, bu yüzden de çok tehlikeli bulunur. Fakat, Montagu’nun bu yöndeki çabası İngiltere’de nihayet ancak 1721 yılında sonuç alır ve Osmanlı koca karılarının uygulaması denenir. Deneme için önce, ölüm cezasına çarptırılmış̧ mahkûmlarla kimsesiz çocuklar seçilir. Deneylerde kullanılan 17 kişinin hasta olmadığı anlaşılır ve aşı kullanımı böylece yaygınlaşır. İşte o zaman İngiltere sağlık alanında dünyada dillere destan bir ülke hâline gelir.

VİRÜSLÜ KİŞİNİN KANI, HASTA OLMAYANA VERİLİYOR!

Peki, Osmanlı koca karılarının uygulaması neydi? Lady Mary Wortley Montagu’nun anlatımına göre, eylül ayı sonlarında koca karılar, köy köy, şehir şehir dolaşır daha sonra orada çiçek hastalığı geçiren kişileri tespit ederlermiş. Sonra da henüz hasta olmamış özellikle çocukları toplarlar, kol veya omuzlarına bir çizik atıp kanattıktan sonra hasta olan kişilerin de kanından küçük bir damla kanı bu yara üzerine koyarlarmış. O kollarına çizik atılan çocuklar 1 hafa sonra hastalanırlarmış.

Eyvaaahhh! Demeyin sakın!

Zira, çocukların bu şekilde hastalanmaları istenilen ve beklenilen bir hastalanma imiş. Ve bundan sonra o çocuklar artık Allah’ın izni ile çiçek hastalığına yakalanmazlarmış.

VİRÜS BİYOLOJİK SİLAH OLARAK KULLANILIYOR!

Hikâyenin bir başka dramatik yönü daha vardır.

Hani şu Amerika Birleşik Devletleri ve özgürlük ülkesi var ya. İşte orada yerli halk olan Kızılderilileri yenmek için çiçek aşısı silah olarak kullanılmış. Kimileri buna itiraz etse de pek çok tarih kitabında bu olay anlatılır. O zamanın İngiliz kuvvetlerinin başkomutanı Lord Jeffery Ambherstin dahi bunları anlattığına göre…

Bunun hikâyesi de şu:

İngiliz komutanlardan Henry Bouquet Kızılderilileri yenmenin tek çıkar yolunun onlara çiçek hastalığı bulaştırmak olduğunu bildirir. Bouget’e izin verilir ve Londra’da çiçek hastanesinden getirilen virüsler battaniyelere bulaştırılır.

İngilizler “iyilik” olsun diye bu virüslü battaniyeleri Kızılderililere hediye ederler. Ve sonuçta kimilerine göre yaklaşık 15 milyon Kızılderili hayatını kaybetmiştir.

Şimdi siz karar verin. Bu “koca karı”lara saygı göstermeyeceksiniz de kime göstereceksiniz!