7’den 70’e İnsanı Ayakta Tutan Beş Değer

7’den 70’e İnsanı Ayakta Tutan Beş Değer

Son dönemde hepimizi derinden etkileyen deprem sonrası yaşadığımızın ne olduğunu anlamak adına travma kelimesinin iyi anlaşılması gerekiyor. Afet, sel, deprem, taciz ve ölümlü kazaların tamamı travma oluşturan olaylar olarak değerlendiriliyor. Bunların yanı sıra kişinin kontrolünün kendisinde olmadığı ve çoklu ölümlerin meydana geldiği, acziyetin hissedildiği olaylar ise büyük travma olarak tanımlanıyor.

HEPİMİZİ ETKİLEDİ

Türkiye ve Suriye’de yaşanan asrın felaketi tüm dünyayı etkiledi desek yeridir. Bu büyük yıkımdan insanlık etkilendi. Şöyle ki, bir kâse suyun ortasına büyük bir taş atıldığını düşünün; atılan taşın hemen etrafında büyük dalgalar oluşmaya başlayacaktır. Kâsenin kenarına doğru dalgaların etkisinin azaldığını göreceksiniz. Doğrudan merkezde olan bölge büyük bir dalgayla karşılaşacaktır. Depremin etkisini de bu şekilde zihninizde canlandırabilirsiniz.

Deprem herkesi etkiledi, etkilemeye de devam edecek. Önemli olan nokta şu, kâsenin ortasına denk gelen ve büyük dalgayla muhatap olan kişilere yalnız olmadıklarını hissettirmek ve bu kişilerin psikolojik destek sürecini olumlu etkilemektir. Böylece muhataplar depremin etkisinden çıkmak için ihtiyaç duydukları enerjiyi, gücü kendilerinde bulacaklardır.

DEZAVANTAJLI GRUPLAR

Fakat o dalgaya direkt maruz kalmayan, kâsenin kenarında olan psikolojik dayanıklılığı yerinde olmayan, aile desteği, toplumsal ve sosyal yaşamla bağı iyi olmayanların, ayağının kayıp en ufak dalgada boğulma ihtimali var. Bundan dolayı “Avrupa’dayız, çocuklarımızı ekrandaki dehşet sahnelerinden koruduk, yardım hareketlerinden etkilenmezler.” şeklinde düşünceye kapılmamak lazım. Nitekim depremle alakalı risk grupları içerisinde en başta çocuklar, ardından yaşlılar, hamileler ve ruhsal hastalıkları olanlar geliyor. Burada saydığımız dezavantajlı gruba girenler olası ciddi bir sorunla karşılaştıklarında mücadele etmekte zorlanabiliyorlar.

Öncelikle ailemize ve çocuklarımıza veya çevremizde muhatap olduğumuz kişilere, yaşamış olduğumuz depremin en önemli ve belirgin etkisinin herkesin denge durumunu bozduğunun farkına varmalarını sağlamak olmalı.

İnsanın yaşam için gerekli olan birtakım inançları vardır. Mesela insan, dünyayı güvenli bir yer görürse, yaşamaktan zevk alır. Bu çocuklarda “Evim güvenli bir yer.” ihtiyacını ortaya çıkarır. Çocuk evinin güvenli bir yer olduğunu düşünüyorsa, kendisini güvende hisseder. İnsanlar için dünya adaletli bir yerdir düşüncesi, çocuklarda “Benimle ilgilenecek, sahip çıkacak birileri var.” cümlesiyle karşılık bulur. “Bana bakan yetişkinler, beni koruyacaklar.” düşüncesi çocukların özellikle travmatik olaylarda psikolojik dayanıklılığını ayakta tutmasını sağlayan ihtiyaçlardandır.

5 TEMEL DEĞER

7 yaşındaki çocuktan 70 yaşındaki insana kadar, kişiyi ayakta tutan beş değer vardır. Bu beş varoluşsal temel duyguyu hangi insana verilirse, o insan hayattaki zorluklarla mücadele edebilecek, iletişimi kuvvetli bir birey olarak karşımıza çıkar.

Kim olursa olsun beş duyguda eksilme olursa, işte orada ciddi anlamda kişinin dünyaya, yaşama yönelik ümidi, heyecanı, yaşam enerjisi ve sorunlarla mücadele etme gücü azalmaya başlar.

Bu beş değer şunlardır:

  • Her insan fark edilmek ister.
  • Fark edildiği hâliyle doğal bir şekilde kabul edilmek ister.
  • Hiçbir şarta tâbi olmaksızın, şartsız sevilmek ister.
  • Güvenli bir ortam ve güvenilir bir insan hissiyatı yaşamak ister.
  • Değerli olduğunu hissetmek ister.

Travmatik dönemden geçtiğimiz şu günlerde insanlardan duyduğumuz bazı cümleler yukarıdaki beş temel değerin ne denli sarsıldığını da gözler önüne seriyor. İşte tam da bu noktada travmaya karşı güçlendirme desteği sunulması faydalı olur.

Travma sonrası özellikle dezavantajlı grupta olanların ilk yaşadıkları şey, kendisini güvende hissetmeme durumu oluyor. Düşünün deprem yaşanmış, her yer enkaz. Oradaki insan kendisini nasıl güvende hissedebilir?

Ama deprem bölgesinin dışında, uzakta bir çocuk da her an deprem olabilirmiş gibi kendini güvende hissetmiyor. Orada yaşamayan ve yaşananları duyan çocuk, yaşlı, hasta veya bir başkasına muhtaç kişi de kendi güvenliğinin sarsıldığını hissetmeye başlıyor.

Bir daha asla güvende olmayacağına dair kendini mutsuz hissediyor. “Benim yaşadığım bu dünya çok acımasız.” diyebiliyor ve sürecin doğallığını kaybetmeye başlıyor. “Kimse benimle ilgilenmez.” düşüncesi oluştuğunda ise fark edilme var olma ihtiyacını hissetmeye başlıyor. Depremden korunmanın mümkün olmadığını düşünerek aynı zamanda da bir güvenlik kaybı yaşıyor. Felaketlerden hiç alakasız olduğu hâlde kendisini suçlu hissedebiliyor, kendisine bir fatura çıkarabiliyor. Kendisinin sevilmeye değer bir insan olmadığından yola çıkabiliyor ve sevgi duygusunu kaybetmeye başlıyor. Tam da bu noktada insanı ayakta tutan beş değer yara almaya başlıyor.

İNSANLARI YALNIZ BIRAKMAMAK

 Bu beş temel değeri kaybetmemek adına travmalar sonrası kişilere umut ve yeniden yaşam enerjisi vermek için gayret edilmeli, deyim yerindeyse psikolojik ilk yardım sunulmalı. Özellikle yaşlılara yalnız olmadıklarını ve acılarını paylaşan birilerinin var olduğunu hissettirmek ilk etapta travmatik etkileri azaltacaktır. Çocuklarda ise yaş gruplarına göre hikâyelerle, depremin yağmur ve rüzgar gibi doğal bir şey olduğuna vurgu yaparak anlatılmalı. Dünyanın var oluşu için depremin gerekliliğine vurgu yapılmalı ve haşa Allah’ın insanların ölmesi için evleri yıktığının değil, insanların yerleşim alanlarını doğru seçmedikleri için evlerin yıkıldığının altı çizilmelidir.

(IGMG Eğitim Başkanlığının “Deprem ve Çocuk” başlıklı seminer serisinin ilk bölümünden hareketle hazırlanmıştır.)